Ben her Pazartesi atölyemde kendimle buluşurum. Sevgiliye kavuşur gibi özenle hazırlarım bugüne kendimi…Sabah çok erken kalkarım. Şükürlerimi sunar, dualarımı yaparım.
Atölyem evimin altında olduğu için önce yarım saat yürüyüşümü yapar, iç hesaplaşmalarımdan, dünkü yüklerimden biraz olsun arınmış varırım buluşmaya. İçeri girdiğimde müziğimi açar, mumlarımı yakar, kendime doğru yolculuğa bir adım daha yaklaşırım. Sonra telefonlarımı kaparım, “rahatsız etmediğiniz için teşekkür ederim” yazısını asarım kapıya, kağıdımı kalemimi alırım boş bir tuvalin içinde renklerle kaybolmaya hazırlarım ruhumu…
O gün bütün randevularım kendimedir.
İçimden gelen cümleler dökülür tahtaya aşk’la… Kimbilir kaç kişi atölyemin önünden geçecektir ne yazacağımı okumayı bekleyecektir hevesle.
Beni tanıyanlar iyi bilir o gün benimdir ve bütün haftamın kalbidir…
O gün Pazartesidir…
Pazartesi sendromu hiç yaşamadım. Ne okul yıllarımda ne de sonraki yıllarda…O yüzden anlayamam o güne kabus gözüyle bakanlara…Pazartesi günü her defasında yeni bir sayfa açıyormuşum hissi verir bana.. İçime doğru attığım bir adım, kendime doğan bir umuttur bana. Kendimle buluşmanın heyecanı sarar bütün ruhumu…heyecanlanırım kimbilir hangi ben’le buluşacağım bu yeni günde diye…
O gün ne zaman başka bir mani çıksa bütün dengelerim bozulur. Haftam ters düz olur bir anda…Çünkü bütün düğümlerimi o gün çözerim ben aslında… Nefes alışım, sevgiye bakışım, herkesi ve kendimi bağışlayışım, hep o gündür. O gün kendimi görürüm, hatalarımla tanışır, yanlışlarımla barışırım. O gün her defasında bizden daha büyük bir güç olduğunu ve ne olmadığımı bir kez daha farkederim…İşte bu sebepten Pazartesi’nin yeri bambaşkadır benim için.
İnanıyorum hergün insanın kendiyle buluştuğu bir köşesi olmalı. Burada etraftan gelen sesleri kısmalı ancak o zaman içinden yükselen sesi duyabilir, ancak böyle daha güçlü olabilir ve kendini her defasında manevi olarak bir basamak yukarı taşıyabilir sevgiyle, aşkla ve ışıkla….