Bu ayki yazımda Napoli limanının karşısında yer alan Capri adasından yaza veda etmek istiyorum. Ölmeden önce muhakkak görülmesi gerekenler listemde ilk sıralarda yeralan bu doğa harikası ada, bakir koyları, harika limanı, etrafınızı saran limon ağaçları, tipik restoranları, olağanüstü otelleri, uçuşan ketenleri, sanatı vurgulayan vitrinleri ve sanat galeri ile İtalyanın en şık adalarından biri burası. Bu adanın ilham veren bir manzarası var.
“Dolce vita” ruhunu yansıtan, 60’lı yılların bu gözde tatil adresi, Grace Kelly, Sophia Loren, Rita Hayworth gibi ünlü müdavimleri dolayısıyla da kendi modasını yaratan bir coğrafya olarak biliniyor. Özgür yaşam tarzı ve özgünlüğüyle 19. yüzyılın ortasında aydınların, yazarların, tarih boyunca ise sanatçıların, aristokratların vazgeçilmezi olmuş. Roma İmparatoru Tiberius’un adaya 12 villa yaptırıp, ölümüne çok yakın bir zamana kadar, yaklaşık 10 yıl, burada yaşaması adanın ününün dünyaya yayılmasına neden olmuş.
Adanın adeta bir tiyatro sahnesini andıran meydanında bulunan şık kafeler, restoranlar, dükkanlar, adeta Champs Elysee’yi andıran yanyana dizilmiş dünya markalarının büyüleyici vitrinleri finükülerden inip adanın merkezine geldiğinizde sizi karşılıyor.
Capri’nin birbirinden güzel sokaklarını ancak yürüyerek keşfedebiliyorsunuz çünkü bu daracık sokaklara araba ve motorlu araç girmesi yasak. Bol bol yürüyor, bol bol tırmanıyorsunuz ama öyle manzaralara tanık oluyorsunuz ki, şahit olduğunuz bu coğrafya sizi büyülüyor.
Hele ki Grotta Azzurra adlı bir sualtı mağrası var ki… Doğanın gerçek bir sanat eseri olduğunu size adeta şiirsel bir dille anlatıyor. Küçük teknelerle dolaşabildiğiniz bu mağaranın masmavi ışıltısının içeride küçük bir gökyüzü oluşturmasıyla denizin altındaki kayalıkların üzerinde yaşayan mercanlarına tanık olmak paha biçilemez.
Sanat bütünüyle her yerde adanın ruhunu yansıtıyor burada. Adanın merkezinde “Liquid Art system” adlı galeri ve Capri adasının Ana Capri bölgesinde bulunan, Capri Palace otelinin içinde yer alan ” The White Museum” adanın en ilgi çekici eserlerini sergiliyor.
The Capri Palace tamamem bir sanat oteli olarak düşünülmüş. Günlük hayatla sanat arasında bir uyum yaratmak amacıyla kurulmuş olan bir müze otel burası. Otelin odalarıda ise yıllardır New York, Londra, Paris’den tek tek toplayarak galerinin oluşturduğu heykel, resim ve her türlü seçme sanat eserleri sergilenmekte. Plessi,Constantini ve bunun gibi tanınmış İtalyan sanatçıları yılın belli zaman dilimlerinde ağırlayarak, bu bölgenin özelliklerini yansıtan eserleri yaratmak üzere Capri Palace otelde ağırlıyorlar. Bu sanatçılara muhteşem Capri manzarasını kucaklayan dev bir atölyede çalışma imkanı sunmakta olan otel, bu eserleri daha sonra galerinin daimi koleksiyonu içine katarak otelde sergiliyor. Muhteşem bahçesi daha otele girerken yeşillikler arasından çıkan modern heykeller, pembe begonvil kavisin sizi otelin içine doğru taşımasıyla içerideki dev istiridye kabuğunun içinde sunulmus meyvalar, lobideki sıradışı modern sanat eserleri ile fark yaratmayı başarmış bir otel burası.
Caprinin merkezinde çarşının içinde yeralan “liquid art system” galeri ise modern portre sanatçısı Marco Grassi’den, Çin kağıdını kullanarak olağanüstü tekniğiyle harikalar yaratan, gül, lale ve çiçek tarlalarını bir paletin renkleri gibi ton surton üç boyutlu çalışan çinli sanatçı Zhuhang Yong Yi’ ye , kendisiyle gurur duyduğumuz bizi yurtdışında eserleriyle temsil eden Türk sanatçımız Ahmet Güneştekin’den, bisiklet zincirlerinden dev heykeller çalışan Güney Koreli sanatçı Seo Young Deok adlı santçıya kadar çok değerli eserleri ve sanatçıları galerilerinde izleyiciyle buluşturuyor.
Akşam olunca portakal büyüklüğünde limonları olan bu adanın en çok ruhunu yansıtan restauranı olan Da Paolina’da yememek olmaz. Lezziz yemekleri ve kendine özgü ambiansıyla tam da adanın limon kokulu karakterini anlatıyor bu restoran. Ayrıca Limon ağaçları altında, demir ferforjeli sandalyeleri ve baharı müjdeleyen masa örtüleri eşliğinde deniz mahsulleri ve balık çeşitleriyle de adanın en tipik geleneksel mutfağını yansıtıyor. Burada yemekten sonra ev yapımı sundukları limoncelloları denemeye değer doğrusu…
Capri’de sekiz gün kalmış ve adayı keşfetmiş olsam da koşarak tekrar tekrar gitmek isteyeceğim sayılı adalardan biri burası…Çünkü bütün o muhafaza ettikleri geleneklerin içinde gerçek bir medeniyet var.