Hiç bir resim atölyesini gezme fırsatınız oldu mu bilmiyorum ama her atölyenin kendine has bir ruhu vardır. Renkleriyle, çizgisiyle sizi bir yerlere götür, bir dizi olay anlatmaya çalışır ama nedense hepsi aynı güçlü hisleri sunmaz…Ben bu ay, atölyesinin kendine has kokusuyla, büyüleyen enerjisiyle, içindeki kursiyerleriyle, renklerle hipnoz eden eserleriyle, büyük küçük herkesin saygı ve sevgi duyduğu çok özel bir sanatçıyı yazıma konuk edeceğim.
Serdar Leblebici…
O Gerçek bir sanatçı!…2011 yılında tanımaya başladım onu. İnsanı şaşırtan bir kişiliği vardı. O daha önce tanıdığım hiç bir sanatçıya benzemiyordu. Zaman geçtikçe onu daha çok tanıyor, şaşırıyor, ondan öğrenmeye ve onun değişik renklerine şahit olmaya devam ediyordum.
Her defasında yaptıkları, oldukları, söyledikleri, hareketleriyle “gerçek sanatçı” kavramının altını bir kez daha çiziyordu. İnandıklarından asla ödün vermiyordu.
O hiç tereddüt etmeden güveneceğiniz, inandığı herkese elini uzatacak kadar cömert, bırakmayacak kadar da güçlü bir karektere sahipti.
Eşine ender rastladıklarınızdan…
Zaman geçtikçe artık biliyordum ressam olmak sanatçı olmak değildi. Sanatçı olmak bambaşka birşeydi…
Bir duruş, bir düşünce şekli, bir özveri, inandığı değerler uğruna savaşma, bir katkı, bir söylem, bir gözlem, bir yürüyüş, bir görüş, herkese ve her yapılan işe sonsuz saygıydı ama bunun da ötesinde….Onun kurduğu bütün ilişkilerde bir de sevgi vardı. İşte asıl onu diğerlerinden farklı kılan en büyük fark buydu…Sevgisi o kadar büyüktü ki atölyenin içindekilerle çoğalıyor herkesi sımsıkı birbirine kenetliyor ve sonra sanat eserlerinde renklere ve ışığa dönüşüyordu…
Karşılıksız ve severek yaptığı her katkı ona yaşamındaki bütün güzellikleri sunuyordu….
Hayatının her döneminde ona destek olan çok özel bir ailesi, çok seven sanatçı dostları, kursiyerleri ve onların sevgisiyle kuşatılmış asla yıkılmaz bir kalesi vardı…
Kapısını çalmış olanlar şanslıydı çünkü bir kere onu tanımış olan bir daha asla onun dostluğundan kopamazdı.
Hiç durmadan üreten, atölyesinde bir müze açacak kadar eser yaratan ve İzmirlileri uzun bir özlemin ardından tekrar eserleriyle buluşturan sanatçı, 12 yıl aradan sonra ilk kişisel sergisini 5 Ocak’ta Art shop’da açtı.
Bu sergide “Gövdeler, Gizemli Nü, Peyzaj, Şehrin Kıyısında, Portre Serileri olarak 5 farklı konuyu biraraya getirdi….Diğerlerinde olduğu gibi eserlerin seçimleri, gruplandırılması ve yerleştirilmesi yine sanatçıya aitti.
Eserlerinde; Geçmiş, geniş ve şimdiki zamanı aynı yüzey üzerinde buluşturan ressam, tüm mevsimleri aynı zamanda ama değişik mekanlarda yaşamamızı sağlıyor. Soyut ve somut kavramları buluşturması, zaman algısını değiştiriyor zihinlerimizde…
Zaman zaman silüete dönüşen kadın imgelerini, antik dokularla içiçe kullanarak bizi adeta zaman içinde bir yolculuğa çıkarıyor. Tablolara bakarken zaman hem duruyor hem akıyor.
Gövdelerin gücü sanki yerle gök arasında bir bağlantı kuruyor ve çok eski zamanlardan kalma tapınak, konak ve köprü kalıntıları, tabloların derinliklerinden yaşanmışlıklarıyla gözkırpıyor size…
Serdar Leblebici’nin, kompozisyonlarında sıkça rastladığımız ve serbestçe konumlandırılan balık ve nar imgeleri, süpriz yaparmış gibi resimin yüzeyinde beklenmediğimiz anlarda karşımıza çıkıyor. Suyun ışıkla birlikteliğinden oluşan yansımalar , gücünü yaşam enerjisinden alan ağaç gövdeleri, kadın gövdelerine dönüşüp sarmalıyor ruhunuzu…. Sanatçı, resimlerinde ışık ve derinlik kavramlarını ustalıkla kullanırken çok katmanlı resim dilini de samimiyetle yansıtıyor bizlere…
Serdar leblebici’nin portrelerinde ise; göz sanki ressamın gözü oluyor, izleyiciyi o noktadan kendi dünyasına ortak ediyor. Burada düşüncerini duygularıyla harmanlayarak izleyiciye daha da yaklaşıyor eserlerinde…
“Her yeni resmim benim yeniden doğuşumdur” diyerek de hayatını adadığın resim sanatına olan bağlılığını, sevgisini ve heyecanını anlatıyor içtenlikle…
Sanatçının, bugüne kadar yirmiyedi kişisel sergisi oldu. Yurtiçi ve yurtdışında, uluslararası boyutu olan birçok karma ve grup sergisine katıldı. Kendisi bir Société Nationale des Beaux-Arts (SNBA) Paris üyesi. SNBA kurumu tarafından; 2006 yılında,”Resim Dalında Bronz Madalya”, 2011 yılında,”20×20″ Delegasyon sergisi ile “Gümüş Madalya”, 2013 yılında Tunus / Monastir Uluslararası Plastik Sanatlar Festivali’nde ise “Resim Dalında Büyük Ödül” ile onurlandırıldı. 2015 ‘te yerleştirme, en son Aralık 2016’da ise resim dalında altın madalya ile ödüllendirildi.
T.C.Dışişleri Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilen proje kapsamında eserleri; Abuja (Nijerya) ve Ulan Bator (Moğolistan) başta olmak üzere, T.C. Büyükelçilik sanat eserleri koleksiyonlarına dahil edildi.
2010 yılından beri ise sanatçı, Paris’te Galerie L’Amour de L’Art tarafından temsil ediliyor.
Fransasız Ulusal Güzel Sanatlar kurumunun her yıl Paris Louvre Müzesi “Carrousel Du Louvre, Salle Le Notre Salonu”nda düzenlediği, “Uluslararası Geleneksel Plastik Sanatlar” sergisine katılan 12 Türk sanatçıdan biri olan, İzmir’de yaşayan ve çalışmalarına yine İzmir’deki atölyesinde devam eden ressamın, İzmir Art Shop daki sergisi 13 Şubata kadar görülebilir.
Kağıt üzerine karışık teknik, kağıt üzerine lavi, aliminyum kağıt üzerine ve tuval üzerine yağlı boya teknikleri ile üretilmiş 50 tane eseri izlemeye doyamayacaksınız.
Renklerin içinde kaybolurken tıpkı tablolarındaki konular gibi gerçek ve düş arasında bir yerde bulacaksınız kendinizi..
Onu en belirgin şekile tanımamızı sağlayan güçlü ışık vurgularıyla aydınlanacak, bir kez de siz ışık tutacaksınız hem geçmişe hem de geleceğe…
Ve bakalım siz hangi eserin içinde, nerede bulacaksınız kendinizi?..